• MyPassion
PEKCAN TÜRKEŞ YAZDI: GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ HAYALİ CİHAN DEĞER!
02/08/2020 01:34

Ünlü tiyatrocu,avukat ve gezgin Pekcan Türkeş,KUŞA HABER okurları için yazdı....

GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ HAYALİ CİHAN DEĞER!
ÖZDEMİR ASAF İLE BURUK BİR ANI

“Seni bulmaktan önce aramak isterim.
Seni sevmekten önce anlamak isterim.
Seni bir yaşam boyu bitirmek değil de, 
Sana hep, hep yeniden başlamak isterim.”

ÇIRPINIRDIN KARADENİZ BAKIP TÜRK’ÜN BAYRAĞINA

Özdemir Asaf ile çok kadeh tokuşturduk. Bazı geceler 24:00’den sonra Avukatlığını yaptığım Çin Pavyona gelir, bir ufak rakıyı paylaşırdık. Maddi sıkıntıları vardı. Gece yarısı meyhaneler kapandığı için son istihkakını bizim mekanda alırdı.

Asaf; Galatasaray (Mekteb-i Sultani ) Lisesinde okumuştu. Muş Lisesinde okurken Fransa’ya Otostop ile gittiğimi söyleyince takdir etmişti beni.

Bir ara Okulun Grand Cour’unda (Büyük Avlu) çektirdiği fotoğrafı göstermişti.

Ben de 60’lı yıllarda dışardan Galatasaray’ın Tiyatro çalışmalarında yer aldığımı belirtip 19.yüzyıl Fransız edebiyatının romantik yazar ve şairlerinden Alfred de Musset’den şiirler okumuştum.

Israrla Charles Baudelaire’in “Les Fleurs du mal” Kötülük Çiçekleri kitabını okumamı tavsiye etmişti.
12 Eylül olmamıştı. Müşteri gidince Çin Pavyon’da orkestra bana iki şarkı söylerdi:

“Çırpınırdın Karadeniz Bakıp Türk'ün bayrağına” ve
“Şu Fırat’ın Suyu akar”

BÜTÜN RENKLER AYNI HIZLA KİRLENİYORDU BİRİNCİLİĞİ BEYAZA VERDİLER 

Asaf şiirini “Yaşadığımı, şiirlerimde en yoğun yönleriyle, en kesin sandığım biçimlerde, en kısa olduğuna inandığım ölçülerle verdim, veriyorum, vereceğim,” diyerek tanımlıyordu. Öyleydi. Kelimeleri, heykel gibi yontup, müthiş bir estetikle yerleştiriyordu şiirlerine. ‘Az’ sözle çok ‘anlam’ yaratma üstadıydı:

“Yaşamak değil / Beni bu telaş öldürecek”
“Öyle bir kelime söylesem ki diyorum/ Dışarıda bir başkası kalmasa”
“Kim o, deme boşuna/ Benim, ben/ Öyle bir ben ki gelen kapına / Başdan  başa sen”
“Bugüne en uzak gün, dün”
“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu / Birinciliği beyaza verdiler”

HER SEVEN, SEVİLENİN BOY AYNASIDIR

O gece benden 10 yaş büyük İtalyan Lisesi mezunu sırılsıklam âşık olduğum hatuna hitaben bir şiir yazmasını rica ettim, Özdemir Üstaddan. Soy ismiyle müsemma erdemli bir kişiliği vardı.

“Aşka gönül ile düşersen yanarsın. Zekâ ile düşersen kavrulursun.
Akıl ile düşersen çıldırırsın. Duygu ile düşersen gülünç olursun.
Aşka düşmezsen kalabalığa karışırsın, ezilirsin.
Sersem sersem bakınıp durma, bir yol seç.”

Kadehinden bir yudum aldı, sonra “Şaşkın Âşıktan “Bella Donna” (Güzel Kadın) T’ye ithaf edilmiştir” girizgâhıyla peçeteye Majüskül A harfiyle başlayan AŞK kelimelerini yazmaya başladı:
“Ölümü düşünmek yenilmek/ Sevmek ölümü yenmektir/ Onarmak zordur”
“Her leke kendisiyle çıkar”
“Her seven / Sevilenin boy aynasıdır/ Sevmek/ Sevilenin o aynaya bakmasıdır”

BİR KELİMEYE BİN ANLAM YÜKLEYEN ŞAİR

Edebiyatımızın “bir kelimeye bin anlam yükleyen şairi”, şiiri en aza indirgeme sanatının büyük ustası, yazdıklarıyla hepimize çok yoğun duygular yaşatan ancak R’leri söyleyemeyen Özdemir Asaf için Can Yücel, şairin ölümünün ardından yazdığı ‘Cenaze Dönüşü’ adlı şiirinde şöyle der: “Anlaşıldı bu/R’lerin intikamı/Onlar yuttu Özdemir Asaf’ı.”
Bir gün Cağaloğlu’ndaki Molla Fenari Sokak’ta bulunan matbaasının önünden Karaköy’e gitmek üzere taksiye biner Asaf. Tesadüf bu ya, şoför de r’leri söyleyemiyordur onun gibi. “Neğeye biğadeğ?” diye sorar şaire. Şimdi “Kağaköy’e” dese, şoför kendisiyle dalga geçtiğini düşünür mü? Bu endişeyle, “Eminönü” diye cevap verir. Eminönü’nde inip Karaköy’e kadar yürür.

PEÇETEYE YAZILAN AŞK ŞİİRİ
“YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ PAYLAŞILSA YALNIZLIK OLMAZ”

Peçeteye yazdığı şiiri ezberlemeye çalışıyordum ki Pavyonun kapanma saati geldiğini farkettim.Mekanın sahibi Zeki Çelenk, yavaşça şöyle dedi:”Avukatım senin şair sızmış. Beyoğlunda kurda kuşa yem olur.Bizim Mişon sizleri ev bıraksın”
Özdemir Asaf, Bebek’te oturduğu için teklife sıcak baktım.Karakolun yanındaki giriş daireye geldiğimde ikinci eşi Yıldız Moran kapıda bekliyordu.Hışımla bana bağırdı:
“Üç çocuk aç evde babalarını bekliyor. Sen adamı içirip içirip kör kütük sarhoş eve getiriyorsun”
Ben cebimden peçeteye yazılmış şiiri göstererek:
“Hanımefendi ben Avukatım. Gece 12’den sonra Beyoğlunda içkili mekanlar kapandığından ara sıra Çin Pavyona geldiğinde ikramda bulunurum. Bu akşamda bu şiiri sevdiğim kadına ithafen yazdı” dedim.
İşte o hengamede ben şiiri bir yerlerde düşürdüm. Ertesi gün söz verdiğim halde şiirsiz o kadına döndüm,
Bir erkeğin hayatını anlamlı kılacak olan şey, bir kadına tutku ve sevgiyle bağlanmasıdır.

“Kim o, deme boşuna...
Benim, ben.
Öyle bir ben ki gelen kapına; 
Başdan başa sen.”

Bir erkeğin yaşamında sevdiği özel bir kadın yoksa bu kuşkusuz ki eksik kalmış bir hayattır. 
Eksiktir, çünkü bir erkeğin hayat içindeki duruşu, yaşamını paylaştığı kadının durduğu yer ile ilgilidir.
Başka bir deyişle, bir erkeğin vizyonu birlikte olduğu kadının vizyonu ile sınırlıdır, ne bir adım ilerisi, ne bir adım gerisi. 

“Yalnızlık, yaşamda bir an, 
Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.
Ya da kocaman bir yalan, 
Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.
Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.”

DÜNYA KALABALIKTIR AMA HAYATLARIMIZ İKİ KİŞİLİKTİR

Erkekler hayatta ne yaparlarsa bir kadın için yaparlar ki, bunu daha ilkokul sıralarında öğrenmiştim. Sınıftaki kızların dikkatini çalışkanlıkları ile çekemeyen erkek çocukların sınıfın en azgın tiplerine dönüşmelerinin nedeni de budur zaten: Kızların dikkatini çekmek.
Sonra yıllar geçer, yaşlar ilerler. Bir kadına sarılmak, onu öpmek gençlikteki gibi bir heyecan patlamasına yol açmasa bile yanımızda bir kadın ararız.
Dünya kalabalıktır, ama aslında hayatlarımız hep iki kişiliktir.  
Bir aşkın bittiğini nasıl anlarsın?
Bu devirlerde kolay tabii, sevgilinin Facebook sayfasındaki profilinden başlayarak bu bilgiyi edinebileceğin bir sürü kaynak var.
Whats up’ta senin yazdığın mesajı okuduğu halde, saatlerdir yanıt vermediğini anlayabiliyorsun mesela. Oradan kıllanmaya başlayabilirsin.
“Şimdi işim var, hemen arayacağım” dedikten 7–8 saat sonra başka insanlarla bir barda oturmakta olduğunu duyarsan da bu sonucu kolayca öğrenmiş olursun. Hele bir de birlikteyken o insanlar hakkında sana ileri geri çokça konuştuysa!
Bunlar dolaysız aktarımlar. Verdiğim örneklerde varsa benzerlikler de tesadüflerden ibarettir, kişi ve yer isimleri de filmimizde gerçek değildir!

GELECEĞİM BEKLE DEDİ, GİTTİ
BEN BEKLEMEDİM, O DA GELMEDİ

Özdemir Asaf’ın yazdığı dörtlükte taraflar belli ki ilişkinin bitmekte olduğunu kendilerine bile itiraf edememişler.
Kolay değildir çünkü.
Gözlerine baktıkça hülyalara dalmışsın, birlikte bir sürü gelecek planı yapmışsın, gözünü her kapattığında paylaşılmış ve tadı damağında kalmış anlardan kurgulanmış bir film geçiyor, burnuna gelen kokular onu çağrıştırıyor.
İçinde bir şeyler kıpırdandığını da fark ediyorsun ama.
Senin rutinin değişiyor, o daha önce görmediği insanları daha sık görmeye başlıyor, daha önce birbirinizden hiç duymadığınız isimler sohbetlerde ortaya çıkıyor.
Başlarda sen ya da o “Kimdi tanıyamadım” diye soruyorsunuz ama sonra o soruyu sormaya bile üşenir oluyorsunuz. Tam da bu sırada “Zaten doğru mu söyleyecek” kuşkusu bir zehir gibi damarlarına akmaya başlamış da bulunuyor.
Karşındaki kişiye atfettiğin bütün olumsuzlukların aynısını belki sen de yapıyorsun ama kimse kabahati kendinde görmediği için onun hareketlerini giderek daha da artan ölçülerde “kabahatler hanesine” yazıyorsun.
Ama bir türlü kimse gerçeği karşısındakine söyleyemiyor.
Taraflardan biri söylemeye yeltense öteki onu susturuyor, o son sözün söylenmesinin hayatını altüst edeceğini biliyor.
Karşılıklı iç sızıları, yürek çarpıntıları içinde hiçbir şeyin farkında değillermiş gibi davranmaya başlıyorlar.

Özdemir Asaf’ın tespiti zaman içinde kendiliğinden ortaya çıkıyor:
“Geleceğim bekle dedi, gitti / ben beklemedim, o da gelmedi!”

AHH, GEÇTİ O GÜNLER, UNUTULDU YEMİNLER/ BİR KIRIK KALP KALDI

Başlarsın şarkılardan medet ummaya:
“Aşkım bahardı / ümitler vardı / sen gittin diye gönlüm karardı. / Ahh, geçti o günler / Unutuldu yeminler / Bir kırık kalp kaldı”.

Bundan sonrası gelgitlerle doludur, ruhundaki sızı dinmek bilmez, esen rüzgârdan gelen koku onu hatırlatır, birlikte gittiğin yerlere gidemez olursun, birlikte zevk aldığın şeylerden uzak durmaya çalışırsın.

Ölüm gibi bir şeydir aslında ama kimse ölmez. 

“Bir gece,
Gecede bir uyku..
Uykunun içinde ben..
Uyuyorum,
Uykudayım,
Yanımda sen.
Uykumun içinde bir rüya,
Rüyamda bir gece,
Gecede ben..
Bir yere gidiyorum,
Delice..
Aklımda sen.
Ben seni seviyorum,
Gizlice..
El-pençe duruyorum,
Yüzüne bakıyorum,
Söylemeden,
Tek hece.
Seni yitiriyorum
Çok karanlık bir anda..
Birden uyanıyorum,
Bakıyorum aydınlık; 
Uyuyorsun yanımda.
Güzelce..”

Pekcan TÜRKEŞ

Şerif AKARÇEŞME - serifakarcesme@hotmail.com


Facebook'ta Paylaş